top of page
IMG_3156.GIF
C59DD297-2345-4C75-B105-61A9F4903A88.jpeg
download.jpg

Ä°ngiltere Kraliçesi bile portresini ona dokutuyor!

​

​

Kimselere benzemeyen bir adam. Ultra yaratıcı. Aslında bir çaÄŸdaÅŸ sanatçı, aynı zamanda üniversitede hoca ama o kendinde “dokumacı” demeyi tercih ediyor. KumaÅŸ tasarlıyor, iplik tasarlıyor. Dokuyarak portreler yapıyor ama sanatsal portreler... Sergileri tüm dünyayı dolaşıyor. Tayland Kraliçesi, doÄŸum günü kutlamaları için onu ülkesine davet ediyor. Yetmiyor, Ä°ngiltere Kraliçesi Elizabeth’in portresini dokuyor! Londra, Paris ve Ä°stanbul Fashion Week’te yer alıyor. Ä°lk erkek giysi koleksiyonunu New York Fashion Week’te geçtiÄŸimiz ÅŸubatta sergiledi. Güzel sanatlarda çalışırken hocaları tarafından mobbing’e uÄŸruyor. O da ona mobbing yapan tüm hocaları, tuvalet kapısının altından bacakları görünüyorken dokuyor. Ä°ç çamaşırlarını, pantolonlarını, eteklerini... Esere bakan, hocaların kim olduÄŸunu anlıyor! Kendini de duvara karşı ‘Ä°ÅŸeyen Fırat!’ olarak dokuyor. Bu eserleri ‘Akıl Hastanesi’ adı altında sergiliyor, sergi ve istifa mektubunu bölüm baÅŸkanının masasına bırakıp çıkıyor. Ä°ÅŸte bu olay, Fırat NeziroÄŸlu’nun sanat hayatında bir sıçramaya yol açıyor, eserler o kadar tutuluyor ki, ülke ülke dolaşıyor.

​

Hikâyen nerede baÅŸladı?

​

- Ä°zmir’de... Futbolcu bir baba, terzi bir anne... Ä°kisi de sanat delisi. ÇocukluÄŸum resim, müzik, spor yaparak geçti. Ve dans ederek... Hepsi birbirinin içindeydi. Benim için oyun gibiydi. Yapmayı en sevdiÄŸim, yaparken zamanın nasıl geçtiÄŸini unuttuÄŸum ÅŸeyler. Milletin anne-babası ekonomi, iÅŸletme filan okusun ister. Benimkiler sanat okumazsam galiba beni evlatlıktan reddedeceklerdi. 9 Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde tekstil okudum.

​

Ama önce ayakkabı tasarımı yaptın. O nereden çıktı?

 

- Güzel sanatlarda okurken bir ilan gördüm: Ayakkabı Tasarım Yarışması. Ä°lgimi çekti, katıldım ve kazandım. Üretici firma, mezuniyetimden sonra bana iÅŸ teklif etti. Küçücük bir alanda, insanın yaratıcılığını zorlayan çok zevkli bir ÅŸey.

​

Sonra neden kumaÅŸa döndün?

​

- Çünkü tasarım benim için duygu tasarlamak aslında. Bütün tasarımlarda esas olarak yaptığınız bu. Ayakkabı tasarımcısı olarak derilerin içinde çalışırken bir ilan daha gördüm: Türkiye’de düzenlenen ilk kumaÅŸ dokuma tasarım yarışması... Üniversitede ödev olarak hazırladığım tasarımlarla katıldım.

​

Yine mi birincilik?

​

- Evet. Ä°ki ayrı tasarımımla hem birinci hem ikinci oldum. ÖÄŸrencilerime de ödevlerini her zaman kendileri için yapmaları gerektiÄŸini anlatıyorum. O kumaÅŸları ödev olarak görmemiÅŸtim, kendim için dokumuÅŸtum.

​

9 Eylül’den sonra bir de Çukurova Üniversitesi macerası var. O nasıl oldu?

​

- Ä°ÅŸte kumaÅŸla yeniden buluÅŸunca, yüksek lisans sürecim baÅŸladı. O sırada da Çukurova Üniversitesi Tekstil Bölümü kuruldu ve asistan aranıyordu. Sınavı kazandım ve devlet memuru olarak Çukurova Üniversitesi’nin ilk hocalarından biri oldum. Bir süre ders verdikten sonra yeniden 9 Eylül’e döndüm ve doktora sürecinin sonuna kadar orada kaldım. Az gezdim, arkadaÅŸlarıma, aileme az vakit ayırdım, dokudukça dokudum. Ä°nsan ÅŸu hayatta bir ÅŸekilde var olmaya çalışıyor. Ben de dokuyarak var oldum! Ne yazık ki yaptığım dokumalar okulda deÄŸer görmüyordu ama yurtdışından sürekli ödüller alıyordum. Yıllar içinde daha önce kimse tarafından yapılmamış, hâlâ tam olarak taklit edilemeyen, dünya çaÄŸdaÅŸ sanatı içinde kabul gören bir dokuma tekniÄŸim oldu.

​

Dur dur, bir dakika, hızlı geçtin! 2002-2011 yılları arasında ne oldu?

​

- 9 Eylül’de hocalarım tarafından mobbing’e uÄŸradım.

​

Ne tür bir mobbing?

​

- DeÄŸer vermemek, yok saymak, engel çıkarmak, küçümsemek... Yurt içi ve dışı sergilerim için izin alamadım mesela. Ä°zmir Caz Günleri’nin kapanış konserinde Baki Duyarlar’ın piyanosuna sahnede dokuma yaparak eÅŸlik etmek istedim. Ama ne prova için ne de sahne için izin verdiler. Bunun gibi tonla olay. Bir gün yine okuldaki odamda dokuyorum, bir kâğıt geldi: “Ä°vedilikle odanızı boÅŸaltın!” “Tezgâhtaki dokumam bir haftaya biter, bitirip çıkayım” dediysem de kimse dinlemedi, attılar beni odadan. Koca okulda tezgâhı sokacak yer bulamadık, bütün kapıları kapattılar. Okulun koridorlarında dokudum.

​

Peki sonra ne yaptın?

​

- Bana mobbing yapan tüm bu hocaları tuvalet kapısının altından bacakları görünüyorken dokudum! Ä°ç çamaşırlarını, pantolonlarını, eteklerini... En bilinen kıyafetleriyle. ‘Akıl Hastanesi’ diye bir sergi açıp sergi davetiyem ile istifa mektubunu bölüm baÅŸkanının masasına bırakıp çıktım.

​

Dokurken eÄŸlendin mi bari?

​

- Çook! Hem yaratma güdüsü hem dokuma eyleminin meditasyonu tarifi zor bir huzur veriyor. Biraz da eÄŸlence katınca iÅŸin içine, tadından yenmiyor.

​

Peki ne demek istedin?

​

- “Siz buradan kendinizi tanırsınız. Sizin için birinin ne iÅŸ yaptığı önemli deÄŸil, insanların ne giydiÄŸiyle ilgileniyorsunuz!” dedim. Ah ÅŸu ÅŸekilcilik yok mu! Her ÅŸey tek tip olsun, önceki gibi olsun. Benim itirazım buna. Ben güzel sanatlarda eÄŸitici olan insanların öÄŸrencilerine alan açmaları gerektiÄŸini, hocaların kendi sanat dillerini -eÄŸer varsa tabii- öÄŸrencilere dikte etmemeleri gerektiÄŸini anlatmaya çalıştım. Onlarsa insanların özüyle deÄŸil, görüntüsüyle ilgileniyorlardı.

​

Nereden geldi aklına onları böyle dokumak?

​

- Kendi kendime sordum, “Åžimdi n’apiim ben? Kapılarına mı dayanayım, darp mı edeyim?” Bunları yapabilecek bir adam deÄŸilim. Bence yapılacak en iyi ÅŸey, önce kibar olmak, sonra da en iyi bildiÄŸin dille cevap vermek. Benim de hayatta en iyi bildiÄŸim ÅŸey dans ve dokuma.

​

Zarif bir intikam biçimi ama neticede intikam, onları en zayıf halleriyle resmetmek...

​

- Yüzlerini dokumadığım için alanlarına tecavüz etmedim! Bu arada kendimi de dokudum.

 

Nasıl?

​

- Arkam dönük duvara iÅŸerken... “Küstüm size! Arkamı döndüm, içimi döküyorum!” demek istedim. Ama içimi döktüÄŸüm yer duvar. Tam da karşımdaki topluluk gibi, onlar da duvar gibiydi bana karşı.

​

Peki sonra?

​

- ‘Akıl Hastanesi’ sergisi bomba etkisi yarattı tabii. Uzun bir süre, üniversitelerin tekstil bölümlerinde iÅŸ bulamadım. ‘Ä°ÅŸeyen Fırat’ kulaktan kulaÄŸa yayıldı. Önce Akbank Günümüz Sanatçıları Sergisi’nde sergilendi, sonra da Siemens Sanat Sergisi ödülünü kazandı. Sonra Galeri Zilberman’la çalışmaya baÅŸladım. Sonra ben Kore’ye gittim, ‘Ä°ÅŸeyen Fırat’ da Londra’da Sotheby’s müzayedesine... Derken Christie’s müzayedesine girdim. Hatta katalog kapağı oldum. Ä°tiraf etmem gerekiyor, ‘Hocalarımın bacakları’ ve ‘Ä°ÅŸeyen Fırat’ bana müthiÅŸ bir ivme kazandırdı.

​

Bunu bekliyor muydun?

​

- Dalga mı geçiyorsun? Asla! Sanırım beklemeyince oluyor her ÅŸey. Salınca, bırakınca oluyor. Ve her ÅŸey çok güzel oluyor.

 

Ä°nsanlar hikâyeden mi dokumadan mı daha çok etkilendi?

​

- Ä°nsanlar en çok duygudan etkileniyor. Bir ruhu olsun istiyor. Dokuma çok kadim bir teknik. Hem tanınıyor hem de nasıl dokunduÄŸu tam olarak bilinmiyor. Bu teknikle yaptığım realist resimler, izleyicide müthiÅŸ bir heyecan yaratıyor. Ä°kisi birleÅŸince de bir ruha bürünüyor.

​

ORTADA BİR BAŞARI VARSA NEDENİ DUYGU ALIŞVERİŞİ

​

Senin dışında bu kadar popüler dokumacı yok. Neye baÄŸlıyorsun?

​

- Ben geleneksel teknikleri modernleÅŸtirmeye çalışmıyorum. Kilim dokuyor olmama raÄŸmen geleneksel Anadolu motiflerini anlamsız ÅŸekilde eserlerimin arasına da sıkıştırmıyorum. Olanı olduÄŸu kabul etmeyi öÄŸrendim. Ä°pliÄŸi kendisi gibi kullanıyorum, boÅŸluÄŸu boÅŸ bırakmayı seçiyorum. SeçtiÄŸim modellerin tamamı arkadaÅŸlarım. Hiçbirine pozlar verdirmiyorum. Kurgu yapmıyorum. Bilgisayar ve teknoloji kullanmıyorum. Ä°ÅŸlerimin karşısına geçtiÄŸinizde, size bakan bir çift göz ve sessizce duygusunu anlatan bir suretle baÅŸ baÅŸa kalıyorsunuz. Ortada bir baÅŸarı varsa, bu duygu alışveriÅŸinden kaynaklanıyor olmalı.

​

BANA YAPILAN YAMUKLAR SANATIMA HÄ°ZMET ETTÄ°

​

Sonra başına bir şey geliyor...

​

- Evet, hastalandım. Üç yılım hastanede geçti. Hastane sürecinde Ä°stanbul Fashion Week’te yer alan bir moda tasarımcısı için dokumalar yaptım. Boynumdan bir parça alınırken doktor yanlışlıkla sinirimi kesti. Bunu fark etmedi ve beÅŸ ay sonra saÄŸ kolum felç oldu. Doktorumla konuÅŸmak istedim, bana hiçbir açıklama yapmadan gitti. Ben de bir video hazırladım. Bu video, Ä°stanbul Tasarım Bienali’nde sergilendi.

​

Sana her yamuk yapana sanatla mı karşılık veriyorsun?

​

- Galiba ben bir ÅŸey söylüyorum en iyi bildiÄŸim ÅŸekilde, o da sanat gibi bir ÅŸey oluyor. Ama tuhaftır, bana yapılan her yamuÄŸu, her haksızlığı dışa vurmam sayesinde öncekinden daha geniÅŸ kitlelere ulaşır oldum.

​

Sonra neler oldu?

​

- Dünyalık hallerden elimi çekmeye baÅŸladım. Dokumayı da bıraktım. Kendi içime döndüÄŸüm zamanlarda bir bahçede sebze yetiÅŸtirmeye baÅŸladım. O sıra bir telefon geldi. “Yurtdışında bir sergi için sizi düÅŸünüyoruz” diye. “Çok teÅŸekkür ederim katılamam, elimde hiç iÅŸ yok!” dedim. “Biz sizin ‘Ä°lk Nefes’ iÅŸinizi biliyoruz. Sizde olmalı” dediler. Hayat en güzel organizatör. Yormadan, kasmadan, kendiliÄŸinden oluyor her güzel olan. Aynı telefondan çok sonra gelen bir mesajla öÄŸrendim ki, Norveç BüyükelçiliÄŸi himayesinde bir sergi bu. Yarım günde vizem çıktı, neredeyse zorla Oslo’ya götürüldüm. Orada bir ÅŸeyler yeniden dürttü beni, “Doku Fırat!” diye. Ve yeniden dokumaya baÅŸladım. Bir sonraki yıl, Tayland Kraliçesi’nin doÄŸum günü ÅŸerefine yapılan kutlamalarda kraliçenin kendisine bir kumaÅŸ dokumak üzere ülkeye davet aldım. Bu yıl bir sürpriz daha oldu. Londra’da gelen bir teklifle Kraliçe Elizabeth portresi dokuyorum ÅŸimdi.

​

Kendine neden sanatçı yerine, dokumacı diyorsun?

​

- Kendime bakıyorum, sanki dokumacı gibiyim. Mis gibi dokuyorum. Sanatın bir modası olduÄŸunu düÅŸünüyorum. Ben o modası olan, deÄŸiÅŸen söylem ve görsellerin hızına yetiÅŸemiyorum. Zaten dokuma o kadar hızlı olmuyor. Tek başıma, ortalama 500 saatte dokuyorum bir portreyi. O yüzden dokumacıyım diyorum. Bundan da gurur duyuyorum.


HER ÅžEYÄ°N EN Ä°YÄ°SÄ° OLMAK Ä°STEMÄ°YORUM

​

Hayalin ne? UlaÅŸmaya çalıştığın ne?

​

- Hiç hayalim yok aslında. Hayattan gelen güzellikleri kabul ediyorum her yeni gün. Aynı anda dans da ediyorum. “Dans mı, dokuma mı?” demiÅŸlerdi bir gün. “Her an ikisinden de vazgeçebilirim!” demiÅŸtim. Hâlâ öyle hissediyorum. New York Fashion Week’te defilemi yaptım. Bir sonraki sezon olmayabilir. Bu bana kötü hissettirmiyor. Her ÅŸeyin en iyisi olmak istemiyorum. Yaptığım her ÅŸeyde bolca duygu olsun, bu duygular baÅŸkalarıyla buluÅŸsun, çoÄŸalsın... Ä°stediÄŸim bu kadar.

​

ZÄ°HNÄ°N ESNEMESÄ° Ä°ÇÄ°N VÜCUDUN ESNEMESÄ° GEREKÄ°YOR

​

Her ders başında veya sonunda neden yoga yaptırıyorsun?

​

- Dil de bir kas. ÖÄŸrencilerimle iletiÅŸimim kelimelerle. Bir soru sorduÄŸumda, arkadaÅŸları arasında küçük düÅŸmemek için önceleri kimseden ses çıkmıyor. Bu onların suçu deÄŸil. Zira ilkokuldan üniversiteye kadar test çözüyorlar. Kimse fikirlerini sormamış. Okulun koridorlarında tanıdık-tanımadık herkesin ortasında yoga yaptırıyorum öÄŸrencilerime. Ä°lk baÅŸta utanıyorlar. Ama nefeslerine odaklanınca, hem dışarıda ne varsa önemini yitiriyor hem de vücutları esniyor. Zihnin esnemesi için önce vücudun esnemesi gerekiyor. Ardından sorularıma cevap bulabiliyorum.

​

Ä°LK DANSIMI EÅžEK OLARAK YAPMIÅžTIM

​

Dans maceran nasıl başladı?

​

-Ä°lkokulda bir eÅŸek olarak ilk dansımı yapmıştım. Hem çok utanıyordum sahnede olmaktan hem de müzik eÅŸliÄŸinde hareket etmenin güzelliÄŸine karşı koyamıyordum.

​

Dans ne ifade ediyor senin için?

 

-Uzun bir geceden sonra uyandığım yeni günde üzerimden nevresimi kaldırmak, temiz havayı içime çekmek için nefesle doldurduÄŸum diyaframım ve kolumla açtığım perde, pijamamı üzerimden çıkarırken vücudumun aldığı ÅŸekil, kahvaltı sırasında masamın üzerindeki örtüyü kaldırışım, duÅŸtan sonra havluyla kurulanmam, boynumdaki dikiÅŸlerin üzerine yerleÅŸtirilen pansuman bezinin gerginliÄŸini esnetmek için saÄŸa sola çevirdiÄŸim başımın hareketi, kapıdan çıkarken ayakkabılarımın baÄŸcıklarını baÄŸlayışım... Ä°ÅŸte benim dansla böyle bir bağım var!
 

 

Ä°ZMÄ°R’Ä°N Ä°LK VE TEK MODERN DANS TOPLULUÄžUNU KURDU

​

2011’de Ä°zmir’in ilk ve tek modern dans topluluÄŸu Modern Dance Lab’i kurdun… Neler yapıyorsunuz?

​

-Dokumadan vazgeçtiÄŸim zaman dans hocamı aradım, dans dersi vermek için izin istedim. Internetten bir duyuru yaptım ve hayali dans etmek olan çılgın 12 kiÅŸi için Modern Dance Lab’i kurdum. Ne salonumuz ne sahnemiz vardı. Evimizin salonunda, Bostanlı sahilinde, fitness salonlarının küçük odalarında geçti günlerimiz dans ederek. ‘Küçük Prens’ ile baÅŸladık maceraya, kitabı baÅŸtan sona anlatan tek perdelik bir eser sahneledik. Sonra Müzeyyen Senar’ın hayatını anlatan müzikal formatta bir eser hazırladık. Kızı Feraye'den izin aldım, kostümlerinin birer replikasını yaptık, 164 kostümle,‘Müzeyyen’i ilk kez sahneledik. ‘Aklımın Ä°plerini Saldım’la da sahnede dokuma ve dans performansını birleÅŸtirdik ve NeÅŸet ErtaÅŸ’ı andık. Hayali dans etmek olan bu arkadaÅŸlarım ileri yaÅŸlarında bu hayal için adım attıklarında bu kadarını hbekliyor muyduk bilmiyorum ama Ä°zmir Devlet Balesi dansçılarıyla FAzıl Say müzikleri eÅŸliÄŸinde aynı sahnede aynı eserde dans ettik. Eylemlerimiz devam ediyor!

 

HER ÅžEYDEN VAZGEÇEBÄ°LÄ°RÄ°M

​

Hiçbir yere, gruba, yola ait deÄŸilim. Yaptığım ÅŸeylere körü körüne baÄŸlı deÄŸil, hiçbir ÅŸeyin kölesi deÄŸilim. Tecrübelerimle geldiÄŸim bugün, her ÅŸeyi bir kenara bırakabilirim. Bugüne kadar yaptığım her ÅŸeyden de vazgeçebilirim.

​

Ne bir dokumacı görürsünüz bende, ne bir dansçı, ne bir yogacı, ne bir ÅŸifacı. Ä°plikler beni tanımlamaz, esneklik beni tanımlamaz, doÄŸada pozlar, veganlık beni tanımlamaz, metafizik ya da gerçeklikle de beni tanımlayamazsınız.

​

Her ÅŸeyin bir ‘bütün’ olduÄŸuna inanırım. Herkesten bir parçam olduÄŸuna, herkesin benden bir parça bulduÄŸuna inanırım. Öylesine yokum ÅŸu hayatta, öylesine varım herkesin bir köÅŸeciÄŸinde. Ufaklıklar bana mesaj yazıyorlar özelden, "Fırat Abi, sen ne iÅŸ yapıyorsun? Biz senin ne iÅŸ yaptığını hiç anlamıyoruz" diyorlar. Ben bir insanım, hayatı yaşıyorum. Ä°ÅŸim bu benim. Okuduklarımı, duyduklarımı deneyimlemeden aktarmayan bir insanım. Korkmadan yaratma cesaretine sahip bir insanım. Hiçbir ÅŸeyi gösteriÅŸ için yapmayan bir insanım. Varsa var, yoksa yokluÄŸumla oyun oynamayı bilen bir insanım.

​

Her yeni günde deÄŸiÅŸen, bir günü diÄŸerini tutmayan bir insanım. Dengesiz mi derler? Desinler, hayatla oyun oynayan bir insanım. Birçok çocuÄŸum var. Birçok üniversitede, pırıl pırıl. Hepsinin gözlerindeki ışıkla aydınlanan bir insanım. Sonu olmayan, yaÅŸla ölçülmeyen, sınırları çizilmemiÅŸ bir hayatın içinde herkesten bir parçayım. Bu kadarcık sözü olan bir insanım.

bottom of page